Şu an her ne iş yapıyor olursanız olun, yaptığınız işin bir kısmı yakında otomasyona uğrayabilir veya tüm mesleğiniz ortadan kalkabilir. Fakat iyi haber: İşinize yepyeni görevler eklenebilir veya tamamen yeni bir meslek de edinebilirsiniz. Bugün pek çok araştırma mesleklerin nasıl bir dönüşüme uğrayacağıyla ilgili tahminler yürütüyor. Sundukları rakamlar birbirinden farklı olsa da ortak akıl ekonominin büyük bir dönüşümden geçtiği konusunda tutarlı. Ekonomideki bu dönüşüm, dünya tarihinde daha önce olduğu gibi eğitimde de dönüşümü beraberinde getirmek zorunda. Fakat gelin görün ki, önümüzdeki en büyük zorluk eğitimin son 200 yıldır en az değişime uğrayan sektör olması.
PwC’nin “Will Robots Really Steal Our Jobs?” raporuna göre Türkiye’deki mesleklerin yüzde 33’ü, diğer OECD ülkelerindeyse en az dörtte biri 2030’lu yıllara kadar otomasyona uğrayacak. Bunların hangi meslekler olacağına dair en güzel özeti, ünlü fizikçi Michio Kaku sunuyor: Sıkıcı, tehlikeli ve kirli işler (dull, dangerous, dirty). Pek çok meslek bu üç tanımdan en az birini kapsıyor. Dolayısıyla McKinsey Global Institute raporunda da belirtildiği gibi, tüm mesleğiniz otomasyona uğramasa bile işinizde yaptığınız aktivitelerin neredeyse yarısını gelişen teknolojiler sayesinde artık siz yapmak zorunda kalmayacaksınız. Bu aktivitelerin en önde gelenleri veri toplamak, veri işlemek ve fiziksel aktiviteler.
Otomasyona uğrayacak işler madalyonun sadece bir yüzü. Madalyonun diğer yüzündeyse yeni ortaya çıkacak meslekler ve daha çok ihtiyaç duyulacak beceriler yer alıyor. Bu konuda da farklı araştırmalar; sektörlere, ülkelerin gelişmişlik seviyesine ve zaman dilimine göre farklı rakamlar sunuyor. Örneğin, Gartner 2025 yılına kadar sadece yapay zeka teknolojilerinin globalde oluşturacağı yeni iş imkanlarının, yok olacak işlere göre 2 milyon daha fazla olacağı tahmininde bulundu. Öte yandan, bir diğer McKinsey Global Institute araştırması 2030’a kadar dünya üzerinde 390 milyonla 590 milyon arasında yeni mesleğe ihtiyaç duyulacağını yazdı.
Hem yeni ortaya çıkacak hem de varlığını koruyacak mesleklerin çoğu, ihtiyaç duyacakları beceriler açısından da dönüşecek. Artık kısa zamanda öğrenilecek, tek bir disipline ait teknik bilgiler yerine varoluşsal beceriler tüm mesleklerde ön plana çıkacak. Bunlar arasında insan ilişkileri becerileri, algoritmik düşünme yeteneği, sistem bakış açısı, esneklik, öğrenmeyi öğrenmek, problem çözmek ve makinelerin sahip olamayacağı öne sürülen yaratıcılık gibi beceriler var. Dünya Ekonomik Forumu’nun raporu da bunu doğrular nitelikte: İşgücünün yüzde 54’ü yeni beceriler geliştirmek için kendini yeniden eğitmek zorunda kalacak. İhtiyaç duyacağımız bu yeni becerileri geliştirmek içinse en kritik rolü eğitim oynuyor. Joseph E. Aoun’un da dediği gibi: “Ekonomi değiştikçe eğitim sistemi de değişmeli.”
Eğitim Sisteminin Sancıları
Ekonomideki tüm bu değişimlerin dinamosu, tıpkı Endüstri 2.0 ve 3.0’da olduğu gibi gelişen teknolojiler. Değişen ekonominin ihtiyaç duyduğu becerileri sağlamaksa eğitim sistemlerinin görevi. Fakat bugün dünyadaki her ülkenin eğitim sistemi sancılı bir dönüşüm sürecinde. Okullarda öğretilen becerilerin ekonominin talep ettiği becerilerle uyuşmamasından dolayı genç işsizlik 2008 finansal krizinden bu yana artış halinde. Global genç işsizlik oranı yüzde 13 iken Türkiye’de her beş gençten biri işsiz. Beceri uyuşmazlığının en çok görüldüğü alan teknoloji sektörü çünkü okullar gelişmelerin hızına ayak uyduramıyor. Bu da bizi büyük bir tutarsızlığa sürüklüyor: Endüstri 4.0’ın dinamosu olacak teknolojik becerilere sahip bir işgücüne sahip değiliz. Sadece Avrupa’da bugün 500 bin yazılımcı eksiği olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de ise durum oldukça zor: Kişi başına düşen yazılımcı sayısında Avrupa’da sonuncuyuz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın stratejisine göre, bugün ülkemizde toplam 140 bin yazılımcı var ve açığı kapatmak için her yıl 120 bin yeni yazılımcı yetiştirmeliyiz.
Türkiye’deki yazılımcı açığını kapatmak için kurduğumuz sosyal girişim Kodluyoruz’a tam zamanlı odaklanmak üzere Türkiye’ye dönmeden önce Washington D.C.’de Dünya Bankası’nda pek çok hükümetle eğitim alanında çalışma şansı elde ettim. Yaptığımız tüm danışmanlıklarda eğitim bakanlıkları bizi temel bir soruyla karşıladı: “Eğitim sistemimizi değişen ekonomiye ayak uyduracak şekilde nasıl dönüştüreceğiz?” Bu sorunun cevabını ne yazık ki yıllarca okullara hiç kullanılmayacak teknolojik araçlar göndererek vermeye çalıştılar. Fakat One Laptop Per Child gibi projelerin etkili olmadığının anlaşılması uzun sürmedi. İkinci büyük heyecan, 2011’de Stanford’dan iki hocanın başlattığı Udacity platformuyla beraber MOOC’lar (herkese açık online dersler) sayesinde başladı. MOOC’ların devrim niteliğinde olacağı, üniversiteleri ortadan kaldıracağı beklendi. Class Central’a göre, 2018’de MOOC üye sayısı globalde 100 milyon kişiyi aştı. Fakat Dünya Bankası’nda edX verisiyle yaptığımız analizde fark ettik ki bu online kursları tamamlama oranı yüzde 6’yı geçmiyor. Üstelik kursları alanların yüzde 70’i zaten bir lisans derecesine sahip. Dolayısıyla MOOC’ların da işgücünü dönüştürmekte tek başına etkili olamayacağı anlaşıldı.
Olası Çözümler: Yol Haritasında Beş Adım
Bunca zorluğa rağmen iyi haber: Eğitim sistemini bu sancılı dönemden çıkarmak için pek çok kaynağın aynı fikirde olduğu bir yol haritası var. Bu haritanın parçaları, bizim de Kodluyoruz’da her yıl binlerce gençle birebir çalışmamızdan gelen içgörülerle örtüşüyor:
Esnek, modüler ve öğrenciyi merkeze alan mikro sertifika ekosistemi geliştirmek. Mikro sertifikalar, kişinin becerilerini gösteren “mini karneler” demek. Bu sertifikaların birleşerek yaşayan bir diploma oluşturduğunu hayal edin. Bir öğrencinin, bugün yeni gelişen bir teknolojiyi öğrenmek için üniversitesine nitelikli bir öğretim üyesi atanmasını beklemesine gerek yok. Bunun yerine online açık eğitimlerle, bir toplulukla veya bootcamp gibi yoğunlaştırılmış programlarla bu teknolojiyi öğrenmesi mümkün. Ayrıca işgücünün yüzde 54’ünün yeni beceriler geliştirmek için kendini yeniden eğitmesi gerektiğinden yukarıda bahsetmiştik. Mikro sertifikalar bu sayede hayat boyu öğrenmeye de imkan sağlıyor. European MOOC Consortium, mikro sertifikaları uluslararası bir standarda yerleştirmek için çalışmaya başlamış durumda. Bu noktada üniversitelere ve kamu kurumlarına düşen görev, ekonominin beceri ihtiyaçlarına hızlı şekilde cevap verebilecek kurumlarla ortaklık yapmak ve öğrencilerinin edindiği mikro sertifikaları resmi olarak tanımak.
Online ve yüz yüze eğitimlerin birleştiği topluluk bazlı öğrenmek. Online eğitim her ne kadar kendi başına pek başarılı olamasa da eğitim sistemindeki büyük açıkları kapatma potansiyeline sahip. Ancak bunu yapmak için topluluk bazlı öğrenmeyle desteklenmek zorunda. Bunun çok başarılı bir örneğini Ukrayna’nın Coursera’sı olan Prometheus hayata geçirdi. Harvard’ın efsanevi CS50x-Introduction to Computer Science (bilişim teknolojileri ve programlamaya giriş) dersini Ukraynaca’ya çevirdi ve online, ücretsiz olarak kullanıma açtı.
Fakat kursu tamamlama oranı yüzde 6’da kaldı. Bu kursu tamamlaması için çalışma grupları oluşturduğundaysa oran yüzde 60’a kadar yükseldi. Çünkü gençler bir araya gelip birbirlerine zorlandıkları yerleri sorabildiler ve kendilerini amacı olan bir topluluğa ait hissettiler. Prometheus’un kurucusu Ivan Prymachenko ile tanıştığımda bu hikayeden çok etkilendim. Ivan’la beraber, Kodluyoruz’da yazılımcı yetiştirdiğimiz bootcamp’leri benzer modelle tüm Türkiye’de ölçeklendirebileceğimizi hayal ettik. O gün, Harvard’da CS50x’i öğreten ve dünyanın en iyi programlama öğretmeni olarak anılan Profesör David J. Malan’a bu hayalimizi anlattık. Kendisi de bizi destekledi ve bugün CS50x’i Türkiye’ye getirmiş olmaktan büyük gurur duyuyoruz. CS50x Türkiye, CS50x’in dublaj ile tamamen Türkçeye çevrilmiş hali. Ücretsiz ve online olacak derslere ön kayıtları 13 Nisan 2020’de https://www.kodluyoruz.org/cs50 adresinden almaya başlayacağız ve 2020 yazında dersleri başlatacağız. Tüm ülke genelinde online eğitimle topluluk bazlı öğrenmenin kesiştiği ilk büyük girişimi hayata geçirmiş ve binlerce genci geleceğin en önemli yetkinliklerinden olan algoritmik düşünme ve kodlama alanında eğitmiş olacağız.
Geleceğin yetkinliklerinin anlaşılır şekilde sunulacağı veri platformları oluşturmak. Özel sektör, kamu ve STK’ların el ele vererek ekonominin ihtiyaç duyduğu yetkinlikleri veri bazlı sunması kritik öneme sahip. Eğitim kurumları ancak bu verilere bakarak içerik geliştirebilir ve sektörle daha yakın çalışabilir. Fakat ne yazık ki pek çok ülkede kapsamlı bir veri tabanı yok. Avrupa Komisyonu tarafından oluşturulan Skills Panorama ve İskoçya Hükümeti’nin Digital World platformu bu anlamda dünyadan örnekler olarak karşımıza çıkıyor.
Diplomanın yanında becerilere önem vermek. İşverenlere düşen bir diğer görev, işe alımlarda diplomanın yanında kişinin becerilerine de dikkat etmek. Bugün Kodluyoruz’da pek çok yetenekli gencin sadece okul, bölüm gibi kriterlerinden dolayı işe alım süreçlerinde zorlandığını üzülerek izliyoruz. Fakat artık üniversite diplomasının gerekli becerileri karşılayamadığı bir dünyada işverenlerin yaklaşımını beceri odaklı işe alıma çevirmesi gerek. Örneğin, JobKred ve SkillLab gibi girişimler işveren ve işgücünü beceri bazlı eşleştirme hizmeti veriyor.
Var olan işgücünü yeniden eğitmek (upskilling). Özel sektörün vereceği bir diğer önemli sınav, çalıştırdığı işgücünü değişen becerilere göre yeniden eğitip eğitemeyeceği olacak. Pek çok şirketin profesyonel gelişim programları mevcut olsa da bunlar ayda birkaç saati geçmiyor. Özellikle hızla değişen sektörlerde vizyoner şirketler haftada belirli miktar saati çalışanlarının kendini eğitmesine ayırıyor. Singapur ve Kanada gibi bazı ülkelerdeyse çalışanların kendini yeniden eğitmesi için verilen finansal teşvikler mevcut.
Özetle, eğitim sisteminin dönüşmesi için özel sektör, kamu, sosyal girişimler, eğitim kurumları ve STK’lara önemli görevler düşüyor. Bu noktada ancak 200 yıl öncesinin ekonomik prensiplerine dayalı, fabrika modeli eğitim sistemini dönüştürürsek yaptığı işi başarıyla yapan ve dünyayı ileriye taşıyan nesiller yetiştirebiliriz.
Gülcan Yayla HBR