-James Clear'ın Atomic Habits isimli kitabından alıntıdır-
Üniversitedeki güç ve kondisyon koçum Mark Watts, yaşama dair şükretmenin nasıl olduğu konusunda bana önemli bir ders verdi.
Yetişkinler olarak, yapmamız gereken her şey hakkında konuşmaya çok zaman harcıyoruz.
İşe erken kalkmak zorundayım. Şirketim için başka bir satış araması yapmak zorundayım. Bugün de çalışmak zorundayım. Sınavlara hazırlanmak zorundayım. Bir makale yazmak zorundayım. Ailem için akşam yemeği hazırlamak zorundayım. Oğlumun oyununa gitmek zorundayım.
Şimdi, yukarıdaki cümlelerde sadece bir kelimeyi değiştirmeyi düşünün.
You don't “have” to. You “get” to.
Yani zorundayım demek ya da "-meli, -malı" ekini kullanmak yerine gelecek zamanlı eylemler kullanın. Mesela:
İşe erken kalkacağım. Şirketim için başka bir satış araması yapacağım. Bugün de çalışacağım. Sınavlara hazırlanacağım. Bir makale yazacağım. Ailem için akşam yemeği hazırlayacağım. Oğlunun oyununa gideceğim.
Kilit nokta, gerçekliğin her iki versiyonunun da doğru olmasıdır. Bunları yapmak zorundasın ve ayrıca onları yapacaksın. Seçtiğimiz düşünce setine dair kanıt bulabiliriz.
Bir keresinde tekerlekli sandalye kullanan bir adam hakkında bir hikaye duydum. Sınırlandırılmasının zor olup olmadığı sorulduğunda, “Tekerlekli sandalyemle sınırlı değilim - bu konuda özgürüm. Tekerlekli sandalyem olmasaydı yatağa bağlı kalırdım ve evimi asla terk edemezdim. ”Perspektifteki bu değişim onun her gün nasıl yaşadığını tamamen değiştiriyor.
Her gün yaptığınız işlerin külfetli olmadığını, fırsat olduğunu hatırlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Sıklıkla, iş olarak gördüğümüz şeyler aslında ödül.
Kısıtlamalarınızı benimseyin. Can sıkıntısına aşık olun. İşinizi yapın.
You don't “have” to. You “get” to.
CEOtudent